220,00 TL 173,25 TL
01 Mart 2016, Salı
Orhan Pamuk'un bu kitabı da diğerleri gibi mükemmel.İlk etapta kuyucu çırağının hikayesini anlatıyor gibi görünsede batı-doğu kıyaslaması,baba-oğul ilişkilerinin incelemesi alt metinlerlede buradayım diyor.Pamuk okumayanlar içinde güzel bir başlangıç olabileceğini düşündüğüm bu kitap diğerlerine oranla oldukça ince.
29 Şubat 2016, Pazartesi
"Çok güzel olacak eminim" demişim okumadan, evet çok güzeldi, çünkü daha önceki romanlarına göre cümle yapısı bir tık daha kısalmış, böylece okunurluğu ve akıcılığı artmış. Titiz çalışmasının sonucu batı ve doğudan iki efsaneyi kurguya çok güzel harmanlamış. İstanbulun zaman içindeki değişimini de vurgulamayı ihmal etmemiş
25 Şubat 2016, Perşembe
orhan pamuk'a hep biraz önyargılıydım. zor okunan bir yazar derdim. bir -iki kitabını okumuştum ama zorlanmıştım da. ama bu kitap bittiğinde vayyy dedim. çok beğendim. kesinlikle çok akıcı ve kolaydı okuması. hikaye sizi içine alıyor. elimden bırakamadım ve 1,5 günde bitirdim. hiç sıkılmadan bir solukta okudum. okumadığm zamanlarda da aklım kitapta kaldı. acaba ne oldu, ne olacak? hikayeyi üç kısımda anlatıyor ve her kısım bittikten sonra, yeni bölüme başlamadan düşünmek, yorumlamak, hissetmek istiyorsunuz. biri doğu'da biri batı'da anlatılan efsanelerin ortak paydasını, tarihin nasıl iç içe geçtiğini ve o yüzyıllar öncesindeki o efsanelerin günümüzde geçen bir başka masal-gerçek arası bir olaya dönüşmesini anlatıyor. baba-oğul ilişkisi çok güzel işlenmiş. kesinlikle tavsiye ediyorum. kitaplığınızda bulunsun, okuyun, okutun....
23 Şubat 2016, Salı
üstüne ekleyerek devam eden bir yazar ve yine mükemmel bir roman
21 Şubat 2016, Pazar
Kitabı okudum ama tavsiye eder miyim bilemiyorum açıkçası. Çünkü bu kitaptan beklentim çok yüksekti. Özellikle Kafamda Bir Tuhaflık`dan sonra daha güzel, daha ilginç bir şey bekliyordum sanırım. Yine hiç sıkılmadan bir günde bitirdim. Kitap çocukluğunda babası tarafından terk edilen Cem`in yaz tatilinde kuyuculuk çıraklığı için gittiği yerde yaşadıklarını ve etkilendiği iki efsanenin üzerine düşmesini anlatıyor. Kitabın kapağını da kitap bittikten sonra anlıyoruz :)
21 Şubat 2016, Pazar
Orhan Pamuk'un kitapta basit bir olay örgüsü ve yazımı var. Bunun yanı sıra Türk kelimelerinin geçtiği yerlerde sadece aşağılayıcı kelimeler olması beni rahatsız etti. Çeviri için yazılmış, yurt dışına servis için yazılmış bir kitap olduğunu bütün cümlelerde bağırıyor. Çoğu cümle "BİZ TÜRKLER .... KÖTÜYÜZDÜR" "BİZ TÜRKLER ..... BAYAĞIYIZDIR." gibi cümleler mevcut. Zaten Türkiye'de Türk yazar tarafından çıkan ve Türkiye'de geçen bir roman da biz Türkler diye cümleler olması yazım amacını ortaya koyuyor.
17 Şubat 2016, Çarşamba
Bir süre sonra kitabın kapağında 'Orhan Pamuk' yazdığını gördüğümüzde artık o kitapta vasatın üstünde bir şeylerin olduğunu kesinlikle sezeriz, kitaptan da bunu bekleriz. Öyle de olur, Orhan Pamuk'un yazdığı kitaplarda sıkılarak okunacak bir bölüme denk gelmek de zordur, olayların nereye gidebileceğini kestirebilmek de. Kırmızı Saçlı Kadın'ı tek seferde okurken, tam da bu düşünceleri geçirdim aklımdan. Yine yapmıştı yapacağını Pamuk; fakat bir şey de dokunmadı değil: kitaptaki ensestin vurgulanması, sanki sıkça yaşanıyormuş gibi gösterilmesi rahatsızlık verdi. Olabilen bir durumun, özellikle dünyanın her yerinde olabilen bir durumun -Türkiye'de çok daha nadiren rastlanan bir durumun- kitapta sanki sıradan bir durummuş gibi, her an yaşanan, çok da ortalığın birbirine girmediği bir durummuş gibi aktarılması hakikaten can sıkıcıydı. Oysaki Türkiye'de kitaptaki gibi ana-oğul-baba üçlüsünün karışabileceği bir ensestin etkisi de sonuçları da büyük olur, faturası da berbat olur. Kaldı ki o tür ensestlerin seküler hayatı benimsemişleri saymazsak, Türkiye'de kolaylıkla yazılıp çizilebileceği bir sosyolojik yapı da mevcut değil. Kitap burada bu vurgularda yanılıyor. Bir de başka dillere çevrildiğini düşününce ülkenin sıradan bir durummuş gibi ensesti yaşadığı algısı salgın gibi dolaşabilir. Olmamış bu.
15 Şubat 2016, Pazartesi
Yarım günde okuduğumdan mıdır bilemedim ama sanki Türk filmi izler gibi oldum. Kitabın ilk bölümü iyi, Cem'in Hasan Ustayla olan ilişkisinde ilerledikçe kitaba bağlanıyorsunuz. Hasan Usta'nın daha fazla hikaye anlatmasını, daha fazla ders vermesini bekliyorsunuz. ilk bölümün sonunda çok ağır bir final ile karşılaşınca şok oluyorsunuz. Sanki Hasan Usta'yı ölüme ben terk etmişim gibi heyecanlı, bir o kadar sıkıntılı, sanki karın ağrısı gibi bir şey. İlk bölüm için çok başarılı diyebilirim. İkinci bölümde de roman ilk bölümdeki soruları ve açmazları gündemde tutarak ilerliyor. Film nerede koptu derseniz, hemen her şeyin bir anda ortaya çıkması, yaşanan şoku anlatmadan bir başka şok yaşanması... Babasının eski sevgilisinin Kırmızı Saçlı Kadın olduğunu öğrendiği şokunu atamadan, oğlunun olduğunu öğrendiğinin şoku ve ardından Hasan Usta'nın yaşadığının öğrenilmesi... Sanki çok normalmiş gibi! Bu üç olay çeşitli geçişlerle daha derin işlenebilirdi... Okuyucu da sindirirdi. Hani klasik Türk filmlerinde bir şoku atamadan bir başka şok yaşanır da, ardından izleyici içinden "yok artık daha neler" derken artık bir sonraki şokun etkisini yaşamaktan sıyrılıp o şoku tahmin etmeye çalışır ya, kitabın sonu aynen böyle. Kitapla kurduğum bu duygusal bağlardan sonra metne odaklanacak olursak, Kentsel dönüşüm ve Şehircilik alanında çalışan ve okuyan biri olarak Orhan Pamuk'un Türkiye'de ve özelde de İstanbul'da yaşanan hızlı, plansız ve sağlıksız kentsel dönüşüm konusunu hikayelerine yedirmesi önemli bir şey. Bir romancı aynı zamanda yaşadığı çağı da yakalabilmeli, bu noktada Pamuk'un inşaat sektöründeki düzensizlikleri işlemesi; içinde bulunduğu halkın duygularına tercüman olması, tüm bu olan bitene kayıtsız kalamadığının da bir göstergesidir. Pamuk'un doğu-batı ayrımında bulunduğu nokta da mühim. doğu anlatılarıyla batı hikayelerini karşılaştırmak; bunları üzerine düşünmek, Pamuk'u hakikatin hangi tarafta olduğunu arayan bir müneccim kılıyor. "Zaten buradan ekmek yiyor" diye çok eleştiri alsa da, ben yaptığı analizleri hikayelerine giydiriş biçimini seviyorum. Çok çalışıyor, bu yönüyle 14 ayda yazıldığı belirtilen Kırmızı Saçlı Kadın, sanki üzerinde uzun uzun düşünülmüş ve çalışılmış bir intiba bırakıyor. Kuyunun öncesinde ve çevresinde usta-çırak ve baba-oğul arasında yaşanan gerginlikleri okura büyük bir samimiyetle olduğu gibi yansıtabilmesi, Orhan Pamuk'un kendi özgün üslubunu ve başarısını ortaya çıkarıyor. Ama kitabın sıkıntısı üstte de belirttim gibi ikinci bölümde olayların bir anda okuyucuya verilmesi, halbuki pamuk'ta bir acemilik de yok ama neden böyle bir tercih yapmış anlaşılır değil. Sadede gelerek entryi sonlandırayım, Bir röportajında Orhan Pamuk, hatıra defterinde yanlış hatırlamıyorsam 10a yakın "yazılacak romanlar" olduğunu belirtiyordu. Eğer bu romanları Kırmızı Saçlı Kadın gibi kısa sürelerde yazacaksa ve üzerine düşünemeden yayınlayacaksa çok yazık eder, Türk filmine döndürür. 10 yılda 10 kitap yazacağına 30 yılda 10 kitap yazmayı planlayıp ömrü yettiğince yazsa da biz de güzel romanlar okusak, yıllar geçse de tartışsak, düşünsek, üzerine bir şeyler inşa edebilsek... Kara Kitap'ın Galip'i gibi, Kafamda Bir Tuhaflık'ın Mevlüt'ü gibi, Cevdet Bey ve Oğulları'nın Cevdet Bey'i gibi güçlü karakterleri hafızamızda yer alsa, unutmasak... Kırmızı Saçlı Kadın, bu yönüyle zayıf bir kitap olmuş diyebilirim. Akılda kalıcı güçlü bir karakteri yok. Bu yüzden Cem, bir Mevlüt değil. Cem'in Mevlüt olamama sebebi, kitabın kısa oluşu değil, ilk bölümle ikinci bölümün tutarsızlığı, derin işlenemesi... Kürk Mantolu Madonna da kısa ama Raif Efendi ve Maria Puder en çok konuşulan kitap karakterleri...
13 Şubat 2016, Cumartesi
Orhak Pamuk'un aşk odaklı son kitabı. Baba-oğul ilişkisi de roman örgüsü içinde Orhan Pamuk'ca işlenmiş.
12 Şubat 2016, Cuma
Diğer Orhan Pamuk kitaplarına göre çıtır çerez kaçmış gibi geldi. Okuması kolaydı, ama tabiki yine de sürükleyici bir şekilde kendini okuttu.
12 Şubat 2016, Cuma
ilk aşk, kadının toplumdaki yeri, baba-oğul ve birey olma ilişkisinin güzel anlatan bi roman.
11 Şubat 2016, Perşembe
Herkesin tutkunu olduğu bir yazarı vardır. Benimki kesinlikle Orhan PAMUK...Kırmızı ile ilgili yazdığın kitaplar her daim güzeldir... Sen hep yaz...
10 Şubat 2016, Çarşamba
Tek solukta okunabilecek bir kitap. Orhan Pamuk "kader " konusunu bu kez efsanelerden ve gerçek hayattan yola çıkarak ele almış ve çarpıcı bir sonla bitiriyor kitabı. Şiddetle tavsiye ediyorum.
10 Şubat 2016, Çarşamba
Son kitabı Kafamda Bir Tuhaflık Var'a göre anlatım dili daha sade, üslubu daha anlaşılır bir kitap olan Kırmızı Saçlı Kadın, Orhan Pamuk sevmeme rağmen beni pek etkisi altına almadı. Alışılageldik Orhan Pamuk tarzı dışında olmuş, okurken bir yabancılık hissettim.
09 Şubat 2016, Salı
Orhan Pamuk'un birçok kitabını okumuş biri olarak önyargılı davranıcam tabiki, kitabı bitirmedim ama beni hiç yanıltmadı.
08 Şubat 2016, Pazartesi
Siyasi arkadaşlarının yanında babamın huzursuz olduğunu gördüğüm için dükkânda fazla kalmaz, boş sefertasını alır, soluk sokak lambalarının ve çınar ağaçlarının altından yürüyerek eve dönerdim. Evde anneme, babamın siyasete meraklı arkadaşlarından birinin dükkânda olduğunu söylemezdim. Çünkü annem, babamın başının yeniden belaya gireceğini ya da durup dururken gene bizi bırakıp gideceğini düşünerek endişelenir, babama ve arkadaşlarına sinirlenirdi.
08 Şubat 2016, Pazartesi
Diğer Orhan Pamuk kitaplarından sonra bu kitabı sabırsızlıkla bekliyorum hemen alıp okuyacağım.
05 Şubat 2016, Cuma
"Aslında yazar olmak istiyordum. Ama anlatacağım olaylardan sonra jeoloji mühendisi ve müteahhit oldum." Bu şekilde başlayan bi romanın kötü olma ihtimali var mı? Hakan beye katılıyorum. Orhan Pamuk yine yapmış yapacağını.
04 Şubat 2016, Perşembe
Orhan PAMUK'un önceki kitaplarından sadece Masumiyet Müzesi ve Kafamda Bir Tuhaflık adlı eserlerini okudum. Masumiyet müzesini okurken çok çok sıkıldığımı ve kitabı bitirmek için çok fazla çaba sarf ettiğimi söylemeliyim. Ancak Kafamda Bir Tuhaflık isimli eserine bayıldım ve birkaç gün içinde bitirdim. Orhan PAMUK harika bir yazar olduğunu, kelimeleri özenle seçtiğini ve her cümleyi üzerinde düşünerek yazdığını bana bu kitapta anlattı. Yeni çıkan kitabının da harika olduğuna eminim.
02 Şubat 2016, Salı
Eski İstanbul tasvirlerinin en başarılı yazarlarından biri, biraz samimiyet biraz geçmişin, geçmiş olmasının acı tatlı karışık tanımlanamayan tadı ama en özlem dindireninden.
Libronet Bilgi Hizmetleri ve Yazılım SAN. LTD. ŞTİ.
Altunizade Mahallesi Haluk Türksoy Sok. No:2/12 Beya Plaza Üsküdar/Istanbul - E-Posta: [email protected] - Mersis No.: 608056877000018
Size en iyi deneyimi sunmak için web sitemizde çerezler kullanılmaktadır. Çerezler, sunmuş olduğumuz hizmetlerin size özel ve tercihlerinize göre kişiselleştirilmiş içerikler olarak sunulmasına imkan tanır.
Çerez Politika'mızı inceleyerek çerezler hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz.