Büyük hikâyelerle, olaylarla, insanlarlarla çevrili yaşamın içinde aynı büyüklüklere öykünen özneler olarak küçük, sıradan yahut etkisiz görünenleri ıskalamak işten bile değil. İçimizde, sahip olduğumuzdan büyüğüne, yeni ve gösterişli olana doğru kabaran dinmez bir arzu taşıyoruz. Francesca Rigotti, bu kuvvetli isteğin yarattığı hercümerc hayat tarzının silikleştirdiği “küçük şeylere” odaklanıyor kitabında. Eşyanın metaforla olan sıkı bağına özellikle eğiliyor, insanın nesneyle kurduğu bağın ötesine ulaşmaya gayret ediyor dikkate değer bir bakış açısıyla. Hayatı kuşatan küçük-büyük ikiliğini hem kültürel hem de felsefi bir zeminde tartışmaya açıyor. Küçük Şeylerin Felsefesi, eşyanın toplumsal normların ne tarafına denk düştüğünü, gündelik hayatta farkına kolayca varılamayan ne gibi anlamlar taşıdığını düşünceyi kışkırtan bir dille gösteriyor okuruna.