Livaneli'nin bu çalışması oldukça politik bir kitap. Dünyadan neredeyse bihaber yaşayan bir ada ve halkı. Ta ki bir diktatörün gelişiyle bozulan güllük gülistanlık tablo... Livaneli bu eserinde, bütünü anlatmak için küçük bir parçadan yola çıkıyor. Bir ada örneği ile modernleşme ve uygarlaşma adı altında doğanın dengesinin nasıl bozulduğunu, otorite ve güç karşısında çoğunluğun ne şekilde sindirilip, sessiz kalabildiğini, sessiz kaldıkça haksızdan yana olmaya başladığını güzel örneklerle anlatıyor.

Livaneli'nin bu çalışması oldukça politik bir kitap. Dünyadan neredeyse bihaber yaşayan bir ada ve halkı. Ta ki bir diktatörün gelişiyle bozulan güllük gülistanlık tablo...Livaneli bu eserinde, bütünü anlatmak için küçük bir parçadan yola çıkıyor. Bir ada örneği ile modernleşme ve uygarlaşma adı altında doğanın dengesinin nasıl bozulduğunu, otorite ve güç karşısında çoğunluğun ne şekilde sindirilip, sessiz kalabildiğini, sessiz kaldıkça haksızdan yana olmaya başladığını güzel örneklerle anlatıyor.

Kitabı bitirdikten sonra söyleşi kısmında,benim kitabı okurken hissettiklerime değinmiş Livaneli...Ne güzel anlatmış elimizdekileri yitirişimizin hikayesini..Mutlaka okunmalı..

TEK KELİME İLE HARİKA GERÇEKTEN LİVANELİ FARKI OKUYUN

Okudukça acaba bizimde kaçabileceğimiz bir son ada kaldı mı dedirten huzuruyla başlayıp sonrasında işte insan egoları dedirten muhteşem bir Zülfü Livaneli kitabı daha.

Bir ülkenin, her şey yolunda giderken içine düştüğü karanlık bir dönemi küçük bir ada kasabasına uyarlayan ve diktatörlüğe kalkışan bir yöneticinin cennet köşesi bir adayı nasıl cehenneme dönüştürdüğünü bir ada sakininin gözünden anlatan Zülfü Livaneli ve bu anlatımıyla 2009 yılında Orhan Kemal Roman Armağanı kazanıyor.Okurken bir çırpıda sonunu tahmin edebileceğiniz bir anlatımı var yazarın.Adadaki hayvanların başına gelenler ise kimi zaman üzücü olmuştu benim için.Heyecan dolu edebi açıdan çok değerli bir kitap daha...

Kitap varlıklı birinin aldığı, doğanın lütfu bir adada yaşayan 40 haneyi anlatır. Ada’nın doğal güzellikleri, Livaneli’nin sakin ve yalın kelimeleri ile zihinde canlanır. Hemen şimdi o evlerden birinin bahçesinde, yasemin kokuları içinde şarabınızı yudumlamak istersiniz. Her birini yaralayan kaosla örülü şehir yaşamından kaçıp gelmiştir bu insanlar. Bu yüzden de adanın kadim sahibi martılara ve diğer yaşayan varlıklara -insanlar da dahil- saygıda kusur etmezler. O saygıdır ki, insanı da, martıyı da, ağacı da özgürleştiren, aynı zamanda birbiriyle uyum halinde yaşamalarını sağlayan.<br /><br />Sonra adaya biri gelir. Ve demokrasinin kötü ellerde olunca “cahil, ilgisiz, bananeci, korkak” çocğunluğun eliyle nasıl bir canavara dönüştüğünü okuruz. Aklımıza Gezi gelir. O gelir, bu gelir… Yüzümüz düşer. Bir umut daha sıkı sarılırız romanın sayfalarına. Daha çok anlamaya çalışırız Livaneli’nin ustalıkla kurguladığı alegoriyi.<br /><br />Okuyun.

Kitabı okuyunca Livaneli farkı diyorsunuz. O kadar ağır eleştiriyi o kadar sade bir dille başka kim yapabilirdi. harika bir eser, şaşırtıcı bir son. Okuyun, okutturun.

O martılar, o ada hep canlandı gözümün önünde kitabı okurken kendimi adanın halkı gibi hissettim.

Kitabın yaşamımızla arasındaki bağı farkettiğinizde yaşadığınız şok kitabın ne kadar da etkileyici olduğunun kanıtıdır efenim :)

diktatörlüğün ne demek olduğunu çok iyi anlatmış.Tebrikler

Çok etkileyici bir öykü.

Aldığı ödülü hak ediyor. Ödüller böyle kitaplara verilmelidir.

İnsanoğlu,gittiği her yere egosunu,bencilliğini,kötülüğünü beraberinde götürüyor.Gerilerek okuyacağınız bu romanı kaçırmayın...