Onunla birlikte oradan oraya koşacak, Oradan buraya zıplayacaksınız. Maceradan maceraya atılacak, Bol bol kahkaha atacaksınız. Bir gün balıkçı teknesinde, Dedenize yardım edecek, Diğer gün atari salonunda son Nesil oyunları oynayacaksınız. Ama her şeyden çok, çok eğleneceksiniz...
Gece kurt ulumaları, gündüz güneş üç günü bitirdik. Unutamadığımız anlar yaşıyorduk. Bu cesaretimizi kutlamamız gerekirdi aslında. Bir gün sonra dönecektik. Belki bir gün daha fazla kalabilirdik. Buna son gün karar verecektik. Bu kısa kamp yaşamı bize bir şey öğretti. Ortaya attığımız fikirler konusunda bir dayatmada bulunmuyorduk. Vereceğimiz kararları tartışarak alıyorduk.
Aldığımız karar hepimizin ortak kararı oluyordu Bu yüzden aldığımız kararlara olur olmaz itiraz etmiyorduk. Son tartışarak aldığımız kara dönüş günü üzerineydi. Bu kadar yeter deyip dönme kararı aldık. Sabah olunca yola çıkacaktık. Sabah uyanınca, daha güneş doğmamış sandım. Dikkatlice baktım. Yayla evinin tahta aralarından içeri sis doluyordu.
Olduğum yerden seslendim. “Kalkın arkadaşlar. Her yer sis içinde kalmış. Bu gün dönemeyiz.”Çabuk kalktılar. Kapının önündeki ateş çoktan sönmüştü. Dün gece biz uyuduktan sonra, yağmur yağmış ateşi söndürmüştü anlaşılan. Yattığımız yerin altındaki ahırda atın gürültüsü yoktu.
Bozduğum moralini düzeltince, yanından ayrıldım. Ağır ağır dolaştım dükkanın içinde. Her tarafı pırıl pırıl tertemiz bir dükkandı. İçinde birde koku vardı. İnsanı içine çeken bir koku. Raflardan kitaplar aldım. Birinin sayfalarını çevirdim. Çevirirken bir paragraf takıldı gözüme. Okumaya başladım. Tıpkı Tayfun’un hatıra defterinde yazılanları okuduğum gibi. ”Sana mutluluğun ne olduğunu sorabilir miyim? Bana bunun cevabını verebilir misin? Ben mutluluğu bazen uzakta bazen yakında aradım. Ama bir türlü bulamadım.
Sonunda anladım ki benim için mutluluk sadece sensin.” daha fazla yazılanları okumak istemedim. Kitabı kapattım. Yerine koyacaktım. Pişman oldum. Bu kitabı almalıyım diye düşündüm. Bu kitabı alıp Tayfun’a hediye etmeliyim. Kitapların içini karıştırırken hep karşıma defterde gördüğüm başlık çıkacak diye düşünmüştüm.
…gökyüzünü ansızın gri bulutlar sarmış. Kocaman şimşeklerle gökyüzü çatlamış, kulakları sağır eden gürlemelerle dağ taş inlemiş. O güne kadar görülmemiş şiddette yağan yağmurlarla nehirler, denizler taşmış, bütün insanlar suların derinliklerine gömülmüş. Ardından yer gök kapkara kesilmiş. Ve “Aşk Diyarı” yok olmuş…
Aradan milyonlarca yıl geçmiş. Gökyüzü yeniden ışıkla donanmış, buzullar erimiş, sular çekilmiş. Yeni bir “Aşk Çekirdeği” düşmüş toprağa, güneşle buluşunca yeniden filiz vermiş. O filiz büyüdükçe güzellikler sarmış her yeri. Derken yeni insanlar oluşmuş, Dünya, adını vermişler bu yaşadıkları diyara…