Geçmişten gelen bir hikaye bugünle buluşunca neler olur? Gelecekte de devam edeceğini gösteren tüm işaretlere rağmen, 0zamanın hala saatlerin içerisine sıkıştığını düşünmeye devam mı etmek gerekir?
Birkaç çocuk, sonra birkaç delikanlı ve birkaç adamın hikayesi bu. Yaşadıkları bilmeceyi çözerken kendi hayatlarını da yaşamayı ihmal etmeyen, dostluğu, arkadaşlığı, akraba olmayı anlatan bir kitap.
Zaman Tamircisinin Dükkanı, kurgusuyla, üslubuyla ve içeriğiyle sizleri çok eski dönemlere götürecek.
İzgören Yayınları’nın son kitabı okuyucusuyla buluşmaya hazır.
CEO Olmak Yolculuğu Hiç Bu Kadar Eğlenceli Olmamıştı.
İş Dünyasına yeni başlayan biriyken CEO olarak oyunu bitirebilirsiniz. Gerçek hayatta da olduğu gibi CEO olmak hiç kolay olmayacak.
İhtiyacınız olan eğitim, deneyim, yetkinlik ve ustalık kartlarını toplamanız gerekiyor.
Zar savaşları ile topladığınız kartları kaybetmemek için şansa ihtiyacınız var. Uluslararası bir sertifika alarak orta kademeye geçebilir sonrasında da yerinize birisini yetiştirerek üst kademeye çıkabilirsiniz. İş hayatında olduğu gibi hayatınızı değiştirme fırsatı yakalayabilir ve Yeni Hayat Kartı ile kendi işinizin patronu olabilirsiniz.
Bu kitabı yazarken kendimden çıktım yola; yaşadıklarımı, hislerimi, hiçbir zaman kaybetmemem gerektiğine olan inancımı geçirdim aklımdan. Sonra mesleğimi, çevremdeki engellileri ve ailelerini, bu süreçte karşılaştığım olayları; toplumun engellilere yönelik önyargılarını, çoğu olumsuz bakış açılarını düşündüm. En çok da yüreği yanan, ağlayan anneleri, babaları ve çocukların gülen gözlerini…
Şule Özcan kendi deneyimlerini anlatıyor bu kitapta. Yaşadıklarını paylaşmakla kalmıyor, engelli bir çocuğa sahip olan ailelere “Önce kabul edebilmekle başlar her şey…” diyor. Sonra sırayla anlatıyor ne yapılmalı, nasıl hareket edilmeli… Engelleri aşmanın yolunu gösteriyor okuyucuya…
Kitap ismiyle bütünleşiyor ve “Ağlama Anne” diyor her bir sayfada…
Muazzez Akın, yanmış, yıkılmış, istiklâl mücadelesinden yeni çıkmış, henüz toparlanmaya başlamış ülkenin orta halli şirin bir Anadolu kasabasında, Demirci’de 1926 yılında dünyaya geldi. Yaşam serüveninde, savaş yıllarının getirdiği zor şartlardan kurtulmaya başlayan halkın, hürriyet, adalet, eşitlik, demokrasi özlemlerine bizzat tanıklık etti. Halkın bu özlemlerini gidermek üzere yola çıkan Demokrat Parti’nin kuruluş dönemini ve bu süreçte meydana gelen olayları dolu dolu yaşadı.
Eşi Atıf Akın’ın 1957 yılında Demokrat Parti Milletvekili olmasıyla başlayan siyaset yolculuğunda, Yassıada ve Kayseri Cezaevi günlerinde hep yanındaydı.
Muazzez (İzmiroğlu) Akın’ın acı tatlı birçok anıyla dolu yaşam öyküsü, eşinin siyasi mücadeleleri ve cezaevi anıları, yakın siyasi tarihe ışık tutacak Yassıada ve Kayseri mektupları, ölümünden sonra eşine yazmaya devam ettiği bu dünyadan haberler taşıyan öteye mektupları, yalın bir dil ve akıcı bir üslupla Öteye Mektup kitabında toplandı.
Bu kitap, 87 yaşındaki bir Cumhuriyet kadınının yaşam öyküsünden çok; gençlere, siyasilere, tarihi analiz edenlere yeni bir bakış açısı sunan değerli bir kaynak.
... Yıllardır oynadığımız bir sahne vardı; ağaçlardan, çiçeklerden, bahçelerden, gülüşlerden dekorları olan ve bir oyunumuz vardı; büyüklerden, küçüklerden, kedilerden ve köpeklerden oyuncuları olan. Severek oynadık, içimizden geldiğince, el ele tutuşarak, içimizdeki aydınlık yüzümüzde, bir gece unutmadan. Her gece sahnedeydik, en sevdiğimiz rolümüzden ve sevdiklerimizden vazgeçmeden. Oyun bitti, dekorlar toplanıyordu artık Çiğli Askeri Lojmanları ‘nda. Alkışlıyordu bizi elleri patlarcasına zaman.
Şimdi yeni bir oyun varmış daha önce oynanmamış ve bizim için yazılan...
Tüm bu fotoğraflara bakınca ve bu kısa, ama koca hayatı gözden geçirince bir şey fark ettim.
Aslında yaptığımız şey halı dokumak.
Attığımız her adım.
Yaptığımız her iyilik, her kötülük birer ilmek.
Unutulur gider sanıyoruz.
Oysa halının üzerine işleniyor.
Halı bittiğinde bakıyoruz üstüne, herşey görünüyor.
Doğrular, yanlışlar, hatalar, sevaplar.
Birde kimimiz kilim dokuyoruz, kimimiz ipek halılar. Kiminde büyük emek var; kimi makine halısı gibi, pek bedavadan, özensiz yapılmış.
Tek yaptığımız halı dokumak.
Ancak bitince görürsünüz dokuduğunuz halı güzel mi, temiz mi. Başkalarına yarayacak mı? Yoksa kullan ve at mı olacak.
Bu halıların yüzlerce yıllık olanı, sonsuza kadar yaşayacak olanları var. Leonardo Da Vinci’nin, Piri Reis’in halıları gibi.
Babamınki belki yüzlerce yıl yaşamayacak.
Ama bu kadar güzel dokunmuş, üstü bu kadar insani desenlerle bezeli, birde bu kadar güzel kokan çok az halı gördüm ben.
O markalı, cicili bicili, havalı, pahalı, ama çarçabuk kir tutan, iki yılda atılan halılara benzemiyor. Çoluk çocuğunu, evini ortada bırakıp maceraya kaçanlara hiç benzemiyor.
Tam bir kök boyalı Yağcı Bedir. Sizler için küçük, emek harcamış, ufak hatalar desenlerin güzelliği arasında kaybolmuş. Benim gözümde ise uçan halı.
Bu sabah uyandığımda yastığımın altında plastik tabanca, şerif yıldızı ve kemer buldum. Şerif olduğum gündü gerçekten. Beni masallardaki gibi uçurdu, en değerli saatlerini bana ayırdı ve maceralar yaşattı bana.
Şimdi fark ediyorum, benim babam uçan halıydı.
Aslan Babam.
Ege’nin okuma yazma oranı en yüksek, en gelişmiş beldelerinden olan Demirci’nin köklü geleneklerini, doğma büyüme Demircili olan Yusuf Canlı’nın kaleminden öğreniyoruz. 95 yaşına merdiven dayamasına karşın tazeliğini koruyan dimağı ile hayranlık uyandıran yazar, bir zamanlar Demirci’de nasıl yaşandığını, gelenekleri, adetleri ve mekânları bir solukta okunacak akıcılıkta anlatıyor. Bu kitapta, bir dönemin Demirci’sinin;
Geçim kaynakları ve meslekleri ile ilgili bilgileri İnanç, ibadet ve ibadethanelerin durumunu Yarenlik teşkilatı ve sohbet geleneğini Demirci’nin yemek kültürünü ve sosyal yaşamını İlçenin tarihiyle ilgili ilginç ayrıntıları bulacaksınız.